• Tevhidde Neler Vardır?  

Tevhit maddeyi de, manayı da içerir. Sadece manaya dönüp, maddeyi inkâr etmek doğru değildir. İnsana her ikisi de lazımdır, ama her ikisinin de sahibinin bilinmesi şartıyla...

Bekaya geçiş Allah'ın bileceği bir şeydir. Burası fenâ âlemidir, ama aynı zamanda bekaya geçiş yeri olduğu için bir berzahtır.

Kâinatta ne varsa hepsi tevhidin içindedir. Tevhit de, vahdet ehli insanlar içindir. Aklı olmayan hayvanlar tevhidi anlayamazlar. İnsanlardan da kendini bilmeyenlerin tevhidi anlamaları, bilmeleri mümkün değildir. Onun için böylelerine: “Surette kalmış” denir. Bu durum, yemek için alınan kabak çekirdeğinin içinin boş çıkmasına benzer. Kabuğu vardır, ama içi boştur. İşte, surette kalmış insanlar da böyledir. Dıştan bakılınca insan gibi görünürler, ama içleri boştur. Sadece kabuktan bir şey çıkartmak mümkün olmadığı için aranan içtir. Ama, o içteki özün olabilmesi için kabuğun şart olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü, o suret dediğimiz kabuk olmazsa, hava mesabesinde olan akıl, ilim, ruh gibi unsurların bilinme imkânı ortadan kalkar. Onun için: “İlim maluma tabidir” denmiş ve malum olmadığı takdirde ilmin bilinip, öğrenilemeyeceği anlatılmaya çalışılmıştır.

Tevhidin içinde her şey bulunduğuna göre, iyilikler gibi, kötülükler de olması tabiidir. Fark ü temyize gelmiş ve gerçek Müslüman olabilmiş kimseler, iyi ile kötüyü tefrik edebilirler. Nasıl yirmi dört saatlik bir günde gece karanlığı da varsa, bir bütün olan tevhitte de iyi ile birlikte kötü de bulunacaktır. Eğer, kişide azıcık gönül varsa o, kendi yaptığının iyi mi, kötü mü, gönül yapıcı mı, yoksa gönül kırıcı mı olduğunu bilecektir. Eğer gönül yoksa, o kişi buz olup kalmış demektir ki, ona: “Taşlanan şeytan” demek pek yanlış olmaz. Şeytanın taşlanması da, böylelerinin yaptıklarıdır.

Evvelce bahsedilen hayal âlemi aslında tevhidin dışında değildir. Kâinatta hiç bir şey kaybolmayacağına göre, kayboldu zannedilenlerin bir yeri olmalıdır ki, orası hayal âlemidir.

İnsanlar, kaybettikleri bütün yakınlarını, çocukluklarından itibaren geçirdikleri tüm yaşamlarını, gözlerini kapatıp, bir anda hayallerinde canlandırabilirler. Hayal âlemi bir hafız gibi bunları ezberinde saklar.

Kâinatta veya dünya âlemindeki olaylar hafıza dediğimiz hayal âleminde nasıl saklanabiliyorsa, manevi, enfüsî, yahut iç âlemi ilgilendiren olaylar da aynı şekilde saklanabilmektedir. Ama amaç, örneği kapmak, yani hayalden kurtulup, öze geçmektir. Esas ise; kişinin, ya olduğu gibi görünmesi, ya da göründüğü gibi olması ve bulunduğu mertebenin hakkını vermesidir. Bu da düğümlerden kurtulup, huzur içinde yaşamak, dünya ve ahiretini düzene sokmak demektir. Her namazda selam vermeden önce: Rabbim dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver ve ateş azabından esirge<2-201> denmesinin sebebi budur. Ama, bu söz sadece namazda söylenmekten başka bir işe yaramamakta, yani fiiliyata geçirilmemektedir.